İdare Hukuku, kamu otoritesine karşı bir nevi savunmasız durumda bulunan vatandaşları hukuk çerçevesinde koruma kapsamı ile yapılan düzenlemelerden ibarettir. İdare hukuku, idarenin işlemlerinin ve eylemlerinin savunmasız olan vatandaşlara karşı sınırını belirlemek amacıyla düzenlenmiştir. İdare Hukukunun konusunu da işte bu sınırların aşılması durumunda yapılacak olan yaptırımlar oluşturmaktadır.
İdari yargı İptal Davaları, Tam Yargı Davaları ve İdari Sözleşmeden Kaynaklanan Davalar olmak üzere üç tip dava türünden oluşmaktadır.
Açılacak olan davaların idare hukuku alanında uzman olan bir avukat tarafından yürütülmesi, kişilerin kamu otoritesine karşı haklarını koruması ve hak kayıplarının önlenmesi açısından oldukça önemlidir. İdare Hukuku alanında uzman olan avukatlar genel olarak halk arasında idare hukuku avukatı ya da idare avukatı olarak tanımlanır.
İdare, eylem ve işlemlerinde sınırsız bir sorumluluğa sahip olmayıp tam aksine hukuk çerçevesinde sınırlı bir yetkiye sahiptir. İdarenin yapmış olduğu fiillere ilişkin kanunlar ile belirli sınırlar çizilmiş olunup bu sınırların aşılması durumunda yapılan düzenlemeler ile bazı yaptırımlar uygulanmaktadır. İdare gerçekleştireceği bir hizmeti kötü yerine getirirse, geciktirirse veyahut hiç yerine getirmezse kusurlu davrandığından belli başlı yaptırımlarla karşı karşıya kalması muhtemeldir. İdarenin hiçbir kusuru olmasa da çıkan zararlardan sorumlu tutulması da muhtemel bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu gibi durumlara kusursuz sorumluluk adı verilmektedir. Aslında tamda bu noktada idare hukuku alanında tecrübeli, yeterince uzmanlaşmış bir idare avukatı ile sürecin yürütülmesi idarenin kusurun
İdare Hukuku kapsamında davalı taraf her zaman bir kamu kurumu olmaktadır. Bu kapsamda açılacak olan bir dava tam yargı davası ise yani zararın kaynağı idari eylem ise durumun öğrenilmesinden itibaren en geç bir yıl içerisinde zarara sebebiyet veren kuruma başvuru yapılmalıdır. Eğer eylem değil de idari bir işlem veya sözleşme kaynaklı zarar mevcut ise genel kurala uygun olarak 60 gün içerisinde dava açmak gerekir.
Genel kurala uygun olarak 60 gün denmesinin sebebi özel kanunlarda daha kısa bir süre belirlenip belirlenmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Özel kanunlarda daha kısa bir süre ön görülmüş, bu şekilde düzenleme yapılmışsa dava açmak için geçerli olan süre özel kanunlarda düzenlenen süre ile kısıtlıdır.
İdari eylem ile oluşmuş bir zarar söz konusu ise dava açmadan önce idareye başvuru yapmak zorunludur. Dava açılmasının ön şartı, idareye başvuru yapılması olup başvuru yapılmaksızın açılan davalar usul eksikliğinden ret edilecektir.
İdari işlem nedeniyle zarar söz konusu ise kişiler idareye başvuru yapabilir fakat başvuru yapılması zorunlu olmayıp direkt olarak dava açabileceklerdir.
Dava konusu idari işlem veya sözleşmeyi yapan idari mercinin bulunduğu yerdeki idare mahkemesi genel yetkili mahkeme konumundadır. Özel kanunlar ile yetkili idare mahkemesinin gösterilmiş olması durumunda genel yetkili mahkemeler yerine özel kanunlarda düzenlenen mahkemeler yetkili olacaktır. İdari sözleşmeden kaynaklı bir davada sözleşmeyi yapan idarenin bulunduğu yer mahkemesi yetkili olacaktır. Eylem kaynaklı bir davada ise eylemin yapıldığı yerdeki idare mahkemesi yetkilidir. İdari hizmetin yürütülmesi kaynaklı bir dava söz konusu ise hizmetin görüldüğü yer idare mahkemesi yetkilidir.
İdari bir işlem yapılmış ise kurumun yapmış olduğu bu işlem yetki, şekil, sebep, konu veya amaç yönünden hukuka uygun olmalıdır. Bunlardan biri veya birkaçı yönünden işlem hukuka aykırı ise o işlemin iptal edilmesi mümkündür. Dolayısıyla idare tarafından yapılan bir işlemin, hangi neden ile hukuka aykırı olduğunun tespit edilmesi, açılacak olan davada bu hususların özel olarak belirtilmesi ve iptalinin sağlanması uzman bir idare avukatı vasıtasıyla mümkün olmaktadır. Mahkemece verilecek karar ile idari işlemin iptaline hükmedilirse söz konusu işlem bütün hüküm ve sonuçları ile birlikte ortadan kaldırılacaktır. Bir başka anlatımla o idari işlem sanki hiç yapılmamış gibi zarara uğrayan kişiler önceki hak ve statülerine tekrardan kavuşmaktadır.
İdarenin bir işlemi ile ilgili dava açmadan önce ilgili makama başvuru yapılmış ise ilgili makam tarafından otuz gün içerisinde cevap verilmezse talep reddedilmiş sayılır. Bu hususa zımnen ret adı verilmektedir. Zımni ret ile ilgili taraflar mağduriyet yaşamakta olup bu konu ile ilgili Danıştay’ın çeşitli kararları vardır. Öyle ki zımni ret olan bir işlemde kişi süreyi kaçırmışsa kaçırdığı sürenin az olması nedeniyle davanın süre yönünden ret edilmesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna yönelik karar verilmiştir. Bu hususta vatandaşların yaptıkları başvuruyu ve akabinde süreleri takip etmesi hak kaybına uğramaması adına önemlidir.
İdari dava açmak için kanunlar ile belirli süreler düzenlenmiştir. Özel kanunlar ile başkaca düzenleme yapılmamış ise Danıştay ve İdare Mahkemelerinde altmış gün, vergi mahkemelerinde otuz gün dava açma süresi bulunmaktadır. İdareye yapılan başvuru sonrası otuz gün içerisinde idarece cevap verilmez ise süreler işlemeye devam edecektir. Burada kişilere verilecek olan cevabı süresiz olarak bekleme gibi bir dayatma söz konusu olmayıp belirlenen süre içerisinde cevap verilmemesi halinde sürenin işlediği göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca idare tarafından verilen cevap kabul veya ret anlamına gelmiyorsa bu durumda kişiler kesin cevabı 4 ay gibi bir bekleme süresine sahiptir. Bu 4 aylık süre içerisinde idare tarafından kesin cevap yine verilmezse başvuru yine reddedilmiş sayılır ve süreler işlemeye devam eder.
Tam yargı davalarında yazılı bildirim veya eylemin öğrenilmesi ile birlikte bir yıl içinde ve nedeni ne olursa olsun en geç beş yıl içerisinde idareye başvuru yapılmalıdır. İdare tarafından bu başvuruya sessiz kalınması veya reddedilmesi halinde altmış gün içinde tam yargı davası açılır.
İdare hukuku kapsamında yapılan her işlem belirli süreler ile bağlı olduğundan avukat bu süreleri kaçırmamanız adına sizin hakkınızı gözetmektedir. Yazımızda bahsetmiş olduğumuz üzere idare tarafından yapılan işleme karşı kişilerin haklarını belirli süreler içerisinde araması gerekmektedir. Bu süreler kesin süreler olup sürelerin kaçması durumunda kişilerin dava hakları da bir nevi düşmektedir. Bu nedenle süresi içerisinde işlem yapılması hayati öneme sahiptir.
İdare hukuku kapsamında çalışma yaparak, bu alanda uzmanlaşan ve bu tür davalara bakan avukatlara idare hukuku avukatı, idari yargı avukatı veya idare avukatı şeklinde hitap edilmesi halk arasında sıklıkla görülmektedir.
İdare hukuku davaları diğer davalara kıyasla özel teknik bilgi ve hukuki deneyim gerektirdiğinden idare hukuku avukatı ile sürecin yürütülmesi hak kaybına uğramamak adına kişiler için oldukça önemlidir. Tarafınıza yönelik bir idari işlem veya eylem nedeniyle idari dava açmak istiyorsanız Avukat Akın Özbey Hukuk & Danışmanlık ofisi ile 0537 932 50 50 numaralı hattan iletişime geçebilirsiniz.
“Bu durumda; dava konusu olayda Yüksek Disiplin Kurulunca, davacının disiplin cezasını gerektirecek fiillerinin sübuta erip ermediği konusunda bir değerlendirme yapılmaksızın, sadece isnat edilen eylemler için zamanaşımı süresinin dolduğunun saptanması, salt bu saptamayla yetinilmesi, hukuki sonuç doğurabilecek başkaca bir karar alınmaması ve dosyanın zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılması gerekirken, fiil hakkında değerlendirme yapılarak ve sübuta erdiği kanaati belirtilerek dosyanın ilgili bölümünün işlemden kaldırılmasına yönelik tesis edilen işlemde hukuka uyarlık; eylemlerin sübuta erip ermediğinin irdelenmesi suretiyle davanın reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararında ise hukuki isabet bulunmamaktadır.T.C. D A N I Ş T A Y İKİNCİ DAİRE Esas No : 2021/3132 Karar No : 2024/68”
“İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararda; davacı danışmanı tarafından tezin tamamlandığına ilişkin değerlendirmenin tesis edildiği, danışmanın tezin savunulabilir olduğuna ilişkin kanaati sonrası davacıya tez savunma sınav günü verildiği, yasal düzenlemelerde açıkça belirlenen tarihte toplanılacağı ve öğrencinin tez sınavına alınması gerektiği düzenlemesine rağmen davacı öğrencinin tez savunma sınavına alınmadığı, tutanaklardan anlaşıldığı üzere değerlendirmenin tez jürisinin teze ilişkin kişisel raporlarına dayalı olarak karar verildiği, tez çalışmasının öğrenci tarafından sunulduğuna, teze ilişkin soru ve cevap bölümünün olduğuna ilişkin belge ve bilgi bulunmadığı, davalı idare tarafından sunulan savunma dilekçesinde dahi bu hususa ilişkin açıklama bulunmadığı, tez sınavının tezin yazım ve hazırlanışı ile tezin sunumu, soru-cevap bölümünü de kapsar nitelikte en az 45 dakika en fazla 90 dakikalık sınavla bir bütün olduğu, öğrencinin tezini sunmasına izin vermeksizin tezin savunmaya uygun olmadığına dair karar tesisinin yasal düzenlemelere uygun olmadığı, tezin incelenmesi ve kişisel notlarla birlikte, belirlenen sınav gününde öğrencinin sınava alınması, sunumu, soru ve cevap sonrası sınavın tamamlanacağı, tez hakkındaki kararın da ancak sınavın tamamlanmasından sonra verilmesi gerektiğinden dava konusu işlemde belirlenen günde öğrencinin tez savunma sınavına uygun olarak değerlendirilme yapılmaksızın işlem tesisinin hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesince; Mahkeme kararının kaldırılmasını gerektiren bir neden bulunmadığı gerekçesiyle istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir… Temyiz isteminin reddine… Danıştay 8. Daire Başkanlığı 2019/4943 E. , 2022/3790 K.”
“Mahkemelerce bilirkişi incelemesi yaptırılan uyuşmazlıklarda bilirkişi raporu esas alınarak karar verilmesi durumunda, raporun hukuki ve teknik açıdan ayrıca bir analizinin yapılması ve buna göre bir sonuca ulaşılması zorunlu olup, bu bağlamda; bilirkişilerce ayrıntılı teknik araştırma ve irdeleme yapılmak suretiyle bilimsel ve objektif kriterler açıklanarak uyuşmazlığın özüne göre yeterlilik ve/veya yetersizlik tespitlerine yer verilmesi gerektiği açıktır.
Bir başka anlatımla; yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri uyarınca, çözümü hukuk dışında özel ya da teknik bilgiyi gerektirecek hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınacağı tartışmasız olup; bu kapsamda bilirkişilerce yapılacak olan değerlendirme, ancak uyuşmazlık konusu dava konusu üzerine teknik tespitler yapılarak hazırlanan bilimsel, objektif ve tarafsız ve somut tespitlere yer verilerek açıklayıcı bir raporun mahkemeye sunulmasından ibarettir. Bilirkişilerce yapılan teknik değerlendirmelerin ışığında hukuka uygunluk tespitinin Mahkemece yapılacağı tabiidir.D A N I Ş T A Y SEKİZİNCİ DAİRE Esas No : 2020/5259 Karar No : 2023/7714”
“Her ne kadar davalı İdarece, mütevelli heyetinin İstanbul 17. Noterliği’nin tarih … ve … Yevmiye Numaralı İmza Sirküleri ile sözleşmelerin feshini imzalama hususunda Mütevelli Heyeti Başkanı …’yı yetkilendirdiği dava konusu işlemin bu çerçevede mütevelli heyet başkanı tarafından tesis edildiği öne sürülmüşse de, 2547 sayılı Kanun’un ek 5. maddesinin 2. fıkrasında yer alan mütevelli heyetin yetkilerini, vakıf yüksek öğretim kurumu yöneticilerine devredebileceği yönündeki amir yasa hükmü karşısında, mütevelli heyetinin İstanbul 17. Noterliği’nin tarih … ve … Yevmiye Numaralı İmza Sirküleri uygulanmasının, üst hukuk normlarına aykırı olacağı açıktır. Bununla birlikte, mütevelli heyetin, yetkilerini mütevelli heyet başkanına devri, heyetin fiilen işlememesi sonucunu doğuracağından, bu yönde bir yetki devrinin kabulüne imkan bulunmadığı da kabul edilmelidir.
Bu bağlamda; 2547 sayılı Kanun’un ek 5. maddesi uyarınca, davacının iş sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin dava konusu işlemin, mütevelli heyet onayı ile veya mütevelli heyetin yetkisini devrettiği vakıf yüksek öğretim kurumu yöneticisi tarafından tesis edilmesi gerektiğinden, dava konusu işlemin yetki unsuru yönünden hukuka uyarlık taşımaması nedeniyle, İstinaf Mahkemesinin kararının sonucu itibarıyla hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.D A N I Ş T A Y SEKİZİNCİ DAİRE Esas No : 2020/2541 Karar No : 2023/1942”
“Öte yandan; davacının zarara yol açtığını ileri sürdüğü atanma başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davada, Ankara 10. İdare Mahkemesince verilen yürütmeyi durdurma kararı üzerine 12/12/2013 tarihinde görevine başlatıldığı, 23/01/2014 tarih ve E:2013/1453, K:2014/54 Sayılı kararla işlemin iptaline karar verildiği ve bu iptal kararının Danıştay Onikinci Dairesinin temyiz ve karar düzeltme incelemelerinden geçmek suretiyle kesinleştiği görüldüğünden, idarenin hukuka aykırı işleminden kaynaklanan zararları ödemekle yükümlü olduğu kuralı doğrultusunda, idare mahkemesince; davacının atanmama işlemi nedeniyle açıkta kaldığı dönemde yoksun kaldığı parasal ve özlük haklarının hesaplanarak, varsa bu dönemde elde ettiği gelirlerin düşülmesi suretiyle yasal faiz istemi de göz önünde bulundurulması gerektiği tabiidir. D A N I Ş T A Y ONİKİNCİ DAİRE Esas No: 2016/394 Karar No : 2019/8628”
Olayda, dosya içerisinde bulunan soruşturma raporu ve eki belgelerin birlikte incelenmesi neticesinde, davacıya isnat edilen soruşturma konusu fiillerin her türlü şüpheden uzak, somut ve inandırıcı delillerle ortaya konulamadığı gibi okul ve eğitim-öğretim ortamı dışında meydana geldiği ve bir kişiyle sürekli arkadaşlık ve birliktelik şeklinde gerçekleştiği iddia edilen, okul içinde ve dışında öğrencilerde olumsuz bir yansıması olmayan soruşturma konusu fiiller, davacının mesleki faaliyeti ile ilgisi olmayan, mahremiyet alanına dahil özel yaşamı kapsamında kalan eylem ve davranışlar olduğundan, iffetsiz eylem ve davranış olarak değerlendirilemeyeceğinden, söz konusu fiilin disiplin suçu olarak değerlendirilerek dava konusu işlem ile cezalandırılmasının Anayasa’nın 20. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesi uyarınca ‘özel hayata saygı hakkının’ ihlali sonucunuda doğuracağı anlaşıldığından, dava konusu işlemde hukuka uyarlık, davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.Danıştay 12.Dairesi E: 2016/7995, K: 2017/154”
“Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen Hukuk Devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstünlüğü kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan Devlettir. Kanun koyucu hukuk devletinde kamu hizmetlerinin uyum ve düzen içinde yürütülmesini sağlamak amacıyla hizmeti sunan kamu görevlileri için disiplin düzenlemeleri içeren kurallar öngörebilir ve bu kurallara uyulmasını temin etmek amacıyla çeşitli disiplin yaptırımları benimseyebilir. Ancak disipline konu eylemler ile yaptırımlar arasında adil bir dengenin gözetilmesi de hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir. Eylem ile yaptırım arasında bulunması gereken adil denge, “ölçülülük ilkesi” olarak da adlandırılmakta ve bu ilkenin alt ilkelerini de elverişlilik, zorunluluk ve orantılılık ilkeleri oluşturmaktadır. “Elverişlilik ilkesi”, öngörülen yaptırımın ulaşılmak istenen amaç için elverişli olmasını, “zorunluluk ilkesi” öngörülen yaptırımın ulaşılmak istenen amaç bakımından zorunlu olmasını ve “orantılılık ilkesi” ise öngörülen yaptırım ile ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken orantıyı ifade etmektedir.
Soruşturma kapsamında yer alan tüm bilgi ve belgelerin incelenmesinden, davacının Başbakan’ın konvoyu geçerken “o…..çocuğu” şeklinde bağırdığı hususunun sübuta erdiği anlaşılmakla birlikte, davacının eyleminin memurluk sıfatıyla bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareket olarak nitelendirilmesi suretiyle 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin (E) bendinin (g) alt bendinde yer alan fiil kapsamında görülerek meslekten çıkarılmasının ölçülülük ilkesine aykırılık oluşturacağı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Bu duruma göre, davacının meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık, davanın reddi yolundaki idare mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile Mahkeme kararının bozulmasına, Danıştay 12. Daire 2016/8859 E. , 2017/321 K.”
Ankara İdare Hukuku Alanında Çalışan Avukatlara Ankara İlinde Vatandaşlar Tarafından Ankara İdare Avukatı Şeklinde Hitap Edilmesi Mesleki Anlamda Avukatın Tek Bir Alanı Olmamasından Dolayı Mümkün Olmasa Da Halk Arasında Bu Şekilde Anılması Olağandır. Siz De Ankara İlinde İdare Hukuku Davası İçin Avukat Arıyorsanız İletişime Geçebilirsiniz.